19 Ekim 2024 Cumartesi

Kızıl Veba (The Scarlet Plague) - Jack London

   

Kitap Adı: Kızıl Veba

Kitap YazarıJack LONDON
Yayıneviİş Bankası Modern Klasikler
Sayfa Sayısı: 72

"İnsanlar sinekler gibi ölüyordu. Ölüm her yerde bulabiliyordu onları: yataklarında, işlerinde, sokakta yürürken ..."(syf 26)




Profesör James Howard Smith yani Granser
torunlarına 2013 yazında başlayan veba salgınını anlatıyor.Tabi şimdi ben anlatıyor dedim ama Bay Granser salgından hayatta kalan son kişilerden o anlatıyor torunları onu tam anlayamıyorlar bile çünkü devir artık bizim bildiğimiz devir gibi değil teknoloji yok, okul yok, yazı bile yok, tarım yapılmıyor, her taraf yabani bitki ve hayvan dolu kısacası insanlığın başladığı ilk zamanlardaki gibi.İlerlenilen tüm gelişmelerin sıfırlandığını düşünün öyle bir yer olmuş dünya.

Kızıl veba nasıl bir salgın ondan bahsedeyim:
Hastalığın ilk işareti yüzün ve tüm vücudun kızarması; bu mikrop insanları çok kısa bir süre içinde öldürüyor ve vücuduna girdiği kimse asla sağ kalmıyor.İlk belirtilerden sonra kişi 10-15 dk içerisinde ölüyor.O kadar hızlı bir salgın.

Jack London'un bu kitabı 1912'de yayımlanıyor. Kitap da 2010'lu  yıllarda ortaya çıkan kızıl vebayı anlatıyor.London yaşadığı yıllarda salgına şahit olmadığı halde böyle muhteşem bir kurguyla 2010'lar yılına dair öngörülerde bulunuyor.   





Kitap Puanım : 5/4

Çok güzel!

Denizin Çağrısı / İstridye Korsanları ( The Cruise Of The Dazzler) - Jack London

  

Kitap Adı: Denizin Çağrısı / İstridye Korsanları

Kitap YazarıJack LONDON
YayıneviCAN
Sayfa Sayısı: 160

İstiridye Korsanları, Jack London’ın yeniyetmeliğinde yaşadığı serüvenlerden esintiler taşıyan, keyifli bir gençlik romanı.

Henüz on beş yaşında bir öğrenci olan Joe Bronson, okul ve aile hayatının monotonluğundan ölesiye sıkıldığı bir gün evden kaçar ve denizden kaçak istiridye toplayan korsanların arasına katılır. Joe denize açılmayı, yelken kullanmayı, kitaplarda okuduğu serüvenleri yaşamayı düşlerken, bu hayatın hiç de sandığı kadar “özgür ve mutlu” olmadığını anlar; derken başına türlü belalar açılır. Neyse ki kötülerle baş edebilecek cesareti ve yanı başında çok iyi bir dostu vardır.






Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

7 Mart 2021 Pazar

Doktor Moreau’nun Adası ( The Island of Doctor Moreau #30) - H.G. Wells

 

Kitap Adı: Doktor Moreau’nun Adası

Kitap YazarıH.G. Wells  
Yayıneviİş Bankası
Sayfa Sayısı: 176

     Bana düşündürdükleri ve hissettirdikleri ile kelimenin tam anlamıyla olağanüstü bir kitap. Şahsen, insanların düşünmeye bile cesaret edemediği noktaları kaleme alan her yazar, benim gözümde Martin Luther ya da Jean Calvin' dir. Bu yönüyle yazarımız Wells, ciddi bir saygıyı hak ediyor.

İnsan bir problem durumuyla karşılaşır ve o problemi düşündükçe gelişir (problemi deneyimleyerek de gelişebilir denebilir; yürümeden önce defalarca yere düşüp ayağa kalkmak gibi...)

Bana göre Sayın Wells bu kitapta düşünce deneyi yapmış. Tezini sunmuş ve sizlerden antitez ile birlikte bir sentez yaratmanız için kitabın sonuna üç nokta koymuş. Artık meşrebinize göre.

Bir bakıma kitabımız başlı başına bir problem ve siz düşündükçe ufkunuzun açıldığını hissedeceksiniz.

Tanrı - Din - Hayvan (insan dahil) Bayılırım bu üçlüye. Kitabı okumak gibi bir niyetiniz varsa sizlerden ricam kitabın hemen bitiminde bu üçlü üzerine düşünmeniz. Korkmayın, henüz düşünce suçu ya da cezası yok. Ama tabi ki biraz da cesaret isteyen bir durum, o da meşrebinize göre...

Kitapta bulunan özellikler: kurgu, bilim-kurgu, psikoloji, ağır sosyoloji, birazcık da distopya. Daha ne olsun değil mi? Hikayenin girişi çok çok çok hafif karmaşık gelebilir, aldırmayınız.

Diğer güzel bir özellik şu ki dünya tarihinin ilk bilim-kurgu kitabı, yazarı olarak kabul ediliyor. (: Yani o hastası olduğumuz milyon dolarlık filmlerin esin kaynağıdır.






Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

1 Eylül 2020 Salı

Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm - Zülfü Livaneli

Kitap Adı: Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm

Kitap YazarıZülfü Livaneli
YayıneviDoğan Kitap
Sayfa Sayısı: 160

     "Arkadaşlarım bunun farkında değil ama ben bu bağlantıların üstünde ya da dışındayım. Onlar gibi davranmaya, onlara benzemeye çalışıyorum, lakin içim farklı, işte romanı yazan zavallı arkadaşımın inemediği derinliklerden biri de bu. O beni, politik geçmişi olan ve Kuzey sürgününe savrulmuş, sıradan insanlardan biri sanıyor. Başımdan geçenleri, benden daha ilginç buluyor. İçimdeki derin ve köklü karanlığın farkında değil. Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil."  

     12 Mart rüzgârlarının İstanbul'dan Stockholm'e savurduğu bir mülteci olan Sami Baran, yattığı hastanede Türkiye'den bir hastayla karşılaşır. Bu adam, başına gelenlerin sorumlusu olarak gördüğü eski bir bakandır. Ondan intikamını almak amacıyla Şili, Uruguay, İran gibi farklı ülkelerden gelmiş mülteci arkadaşlarıyla birlikte bir plan yapar. Ancak, bu planı gerçekleştirmek o kadar kolay olmayacaktır: Sami Baran, anadilin yeri geldiğinde düşmanla da anlaşma aracı olabileceğini hesaba katmamıştır. Ve bu, planın önündeki engellerden sadece biridir... Zülfü Livaneli'nin usta kaleminden, sürgün yaşamı ve öldürmek-bağışlamak ikilemi üzerine, okurları ve eleştirmenleri değişik kurgusu ve beklenmedik final(ler)iyle de etkileyen, kusursuz bir roman.



İnsanları konuşarak tanıyamazsınız. Dil, yalan söyler.. Bu yüzden insanları dinlemek, onları anlamak için yeterli değildir.

Dürüsttü, hem de sapına kadar dürüst. Kendisini yıpratacak, kendine zarar verecek kadar dürüst.

Sonra sessizlik ! Orman, göl, yer, gök sessizdi. Göl ay ışığında çelikleniyordu..



Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

Değirmen - Sabahattin Ali

Kitap Adı: Değirmen

Kitap YazarıSabahattin Ali    
YayıneviYKY
Sayfa Sayısı: 140

    "İşte adaşım, sana seven bir Çingenenin hikayesi. Çiçeklerin açtığı bir mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturtmak ve öpüşmek, yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir... (...) Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir."




''Halbuki en çok okuduğum bir kitabın, en çok okuduğum bir satırı bile bana bazen başka şeyler söyleyebilir...''

"Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: 'Dünyada neler gördünüz? ' dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki..."

"Hiç ayrılmayalım, olmaz mı?"demek vardı, fakat bu pek geniş manalı ve müphemdi. Nasıl ayrılmayalım? "Bir yuva kuralım!" deseler, bu da pek bayağı kaçacaktı. '...' Dünyanın geçiciliğinden, gökyüzünün sonsuzluğundan, sulardan '..' bahsederlerken, gözleri birbirine hasretle bakar ve: "Birbirimizden nasıl ayrılacağız?" demek isterlerdi.'...'Dostluktan filan bahsederken, sesleri titriyor gibiydi; yahut onlar böyle zannediyordu. Fakat böyle zamanlarda hemen birinden biri, bir kahkaha atar ve işi alaya bozardı: içi burkulduğu halde... '...' Söylemek istediği şeyleri gözleriyle anlatmak istedi. Tam bu sırada, üzerinde oturdukları söğütten sarı bir yaprak koptu, iki tarafa sallanarak aralarından geçti ve dişinin en manalı baktığı zamanda gözlerinin önünü kapattı. Erkek bu bakışı görmedi. Fakat her ikisi de sarı yaprağı gördüler. Erkek ağzını açtı: "Senden hiç ayrılmak istemiyorum..." demek üzereydi ki, ... soğuk bir rüzgar esti. Dişi erkeğin sözlerini işitemedi. Fakat her ikisi soğuk rüzgarın sesini duydular. '...' ikisi de içini çekti. '...' Ayrıldılar... Ve bir daha birbirlerini görmediler.


Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi - Ahmet Ümit

Kitap Adı: Beyoğlu'nun En Güzel Abisi

Kitap YazarıAhmet Ümit
YayıneviDoğan Kitap
Sayfa Sayısı: 418

     Yılbaşı gecesi işlenen bir cinayet... Tarlabaşı'nın arka sokaklarında bulunan bir erkek cesedi. Öldürülmüş erkeklerin en yakışıklısı, belki de en kötüsü. Karanlık sırların ortaya çıkardığı utanç verici bir gerçek. Gururlarının kurbanı olmuş erkekler, onların hayatlarını yaşamak zorunda olan kadınlar. Bu cinayetler yatağında, bu kötülükler bahçesinde, bu insan eti satılan can pazarında masumiyetini korumaya çalışan bir adam. Bir zamanlar İstanbul'un en gözde yeri olan Beyoğlu'nun hazin hikâyesi. 
  
     Karanlık... Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları, biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sessizce ölüyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden sıyrılmış, sadece öfke... 
  
     Nereye gittiğini bilmeden yürüyor, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten pençesine almış yüreğini, habire sıkıyor. "Kadınlar," diyor bir ses zihninin derinliklerinden... "Kadınlar, onlarla oynayamazsın... Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun." Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşüyor görüntüleri ayaklarının dibine. Hepsinin boynu bükük, hepsinin gözlerinde keder. Hepsi üzgün... Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşüyor görüntüler zemine. "Kadınlar," diyor o ses yine, "Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayatın boyunca seni takip eder."




"Paran varsa her şeyi satın alabilirsin, elbette en başta da insanları. Bu ülkenin sorunu ahlaksızlık, şeref yoksunluğu, onur kaybı."

Kadın kadının kurdudur lafının ne kadar yanlış bir deyim olduğunu düşündüm. Bir kadını en iyi başka bir kadın anlardı ancak.

Yanlışa düşmekten başka seçeneği olmayan birine, neden doğru yolu seçmedin demek kadar ahlaksızca bir davranış olamaz.


Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

28 Ağustos 2020 Cuma

Huzursuzluk - Zülfü Livaneli

Kitap Adı: Huzursuzluk

Kitap YazarıZülfü Livaneli
YayıneviDoğan Kitap
Sayfa Sayısı: 160

 İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer.    Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.   Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi... Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.



Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. Sanki içimde derin bir hiçlik var.

Tam tersi sanılır ama zaten hayatta normal olan huzursuzluk durumudur, huzur ise çok ender yakalanan geçici anlardır olsa olsa.

Bazı şeyleri boş inanç diye küçümsemeyin, onlarsız insan kültürü olmazdı.


Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!