Kitap Adı: Muhteşem Gatsby
Özgün Adı: The Great Gatsby
Kitap Yazarı: F.Scott Fitzgerald
Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa Sayısı: 208
Sayfa Sayısı: 208
Yazar sürekli olarak aslında Amerikan Rüyası’na karşı çıkmış bunun içi boş bir düşünce olduğunu kanıtlamaya çalışmış, olayın geçtiği seneler Amerikan ekonomisi iyileşmeye başlamıştı, Büyük Savaş’tan sonraydı ve bu dönem eğlence ve şaşaanın ön planda olduğu çılgın yirmiler olarak anılıyordu. Saplantılı aşkını elde etmek için bu rüyanın peşine takılan Gatsby’nin hikayesi de aslında Nick Carraway’le tanışmasıyla anlatılmaya başlıyor.
Gatsby nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde zengin olduktan sonra Long Island’a taşınır, Daisy’e yakın olmak için, Daisy ise istediği yaşama kavuşabilmek için aşkı bir anda silip atan bir kadındır aslında. Daisy’e ve zenginliğe ulaşma hayalini karşı koydaki yeşil ışıkla özdeşleştiren Gatsby, buna ulaştığında ışığın o kadar da parlak olmadığını ve bir şeylerin eksik olduğunu fark eder, ancak bunu kabul etmek istemez. Gatsby’nin gerçek kişiliğini görebilen tek bir kişi vardır aslında, onu seven ve anlaşılmadığını düşünen hikayenin anlatıcısı Nick, bir devrin kurbanı olduğunu bir tek o fark eder.
Karakterlerin birbiri ardına konuşmaları ve bu konuşmaların çoğunlukla mantıklı bir yanı olmamasının gene toplumun bir şeyleri tüketmek için aceleci olduğunu vurguladığını düşünüyorum. Müziksel bir saçmalama durumu gibi insanların dinlemeden, anlamadan olduğu gibi yorumlarda bulunması, iç dünyalarının karmaşa içinde olduğunu gösteriyor. Başkalarını düşünmeden sadece almaya yönelik karakterler arasında sadece aşkı için her şeyi yapabilen bir adamın çaresizliğini anlatıyor ve bu insanı gerçekten derinden etkileniyor, çünkü çoğu zaman gösterilmediği sürece haksızlıkları fark edemiyoruz. Duygusal anlamda insanı incitmeyi başarabilen harika gerçekçi romanlardan biri.
Gatsby nasıl olduğu bilinmeyen bir şekilde zengin olduktan sonra Long Island’a taşınır, Daisy’e yakın olmak için, Daisy ise istediği yaşama kavuşabilmek için aşkı bir anda silip atan bir kadındır aslında. Daisy’e ve zenginliğe ulaşma hayalini karşı koydaki yeşil ışıkla özdeşleştiren Gatsby, buna ulaştığında ışığın o kadar da parlak olmadığını ve bir şeylerin eksik olduğunu fark eder, ancak bunu kabul etmek istemez. Gatsby’nin gerçek kişiliğini görebilen tek bir kişi vardır aslında, onu seven ve anlaşılmadığını düşünen hikayenin anlatıcısı Nick, bir devrin kurbanı olduğunu bir tek o fark eder.
Karakterlerin birbiri ardına konuşmaları ve bu konuşmaların çoğunlukla mantıklı bir yanı olmamasının gene toplumun bir şeyleri tüketmek için aceleci olduğunu vurguladığını düşünüyorum. Müziksel bir saçmalama durumu gibi insanların dinlemeden, anlamadan olduğu gibi yorumlarda bulunması, iç dünyalarının karmaşa içinde olduğunu gösteriyor. Başkalarını düşünmeden sadece almaya yönelik karakterler arasında sadece aşkı için her şeyi yapabilen bir adamın çaresizliğini anlatıyor ve bu insanı gerçekten derinden etkileniyor, çünkü çoğu zaman gösterilmediği sürece haksızlıkları fark edemiyoruz. Duygusal anlamda insanı incitmeyi başarabilen harika gerçekçi romanlardan biri.
Kitap:
Genç ve bilgisiz olduğum zamanlardan babamın söylediği bir öğüdü aklımdan çıkartamıyorum hiç. İnsanları yargılamadan önce benimle aynı ayrıcalıklara sahip olmadığını hatırlamam gerektiğini söylemişti. Başka bir şey söylememişti, zaten babam pek de konuşkan biri değildi. İşte bunun sonuçta kimseyi yargılamamayı öğrendim ve bunun sayesinde birçok sıra dışı insanla tanıştım. Tuhaf insanlar böyle özellikleri çabuk fark ediyordu, sırlar da kendiliğinden geliyordu doğal olarak. Böyle durumlarda işi şakaya vurma ve uyuma numarası yapıyordum. Çünkü bu sırlar bana değişerek geliyordu, yargılanmama umuttu.
Hoşgörümü bu şekilde övmekle beraber bir sınırım olduğunu kabul ediyorum. İnsanların davranışlarının altında çetin şartlar olabilirdi, ama bir yerden sonra bunu umursamıyordum. Doğu’dan döndüğüm zaman dünyaya tek bir ahlak sisteminin sahip olmasını istemiş olabilirim. Kimse için ayrıcalıklı bir bakış açısına sahip olmak istemiyordum, bir tek bu kitaba adını veren kişi hariç Gatsby. Onda harikulade bir yan vardı, hayatın getirdiği fırsatlara karşı büyük bir duyarlılığa sahipti. Hayır, bu ruhsuz bir yaratıcı mizaç değildi, umut etme ve duygusal atiklik barındıran bir yanı vardı. Gatsby iyi biri olduğunu kanıtladı. Onu hazırlıksız yakalayan, rüyalarında toza ve küle bulayan şeydi.
Orta batı’daki kentte üç nesildir varlıklı bir şekilde yaşayan bir ailem vardı. Carraway’ler oldukça büyük bir aileydi ve bir dükün soyundan geldiğimize inanırdık. Oysaki buraya elli bir yılında gelen dedemin kardeşiymiş aileyi asıl kuran. İç Savaş’ta destek için geldikten sonra toptan hırdavatçılık işini kurmuş. Büyük amcayı sadece portresinden görmüştüm ve herkes ona benzediğimi söylüyordu, babamla aynı okuldan çeyrek asır farkla mezun olduğumda tüm aile oturup bana okul seçmeye başladılar. Sonunda babamın bir yıllık desteğiyle Doğu’ya gönderilmem kararı alındı.
Bir arkadaşımla beraber bir banliyö evi tutmuştuk başta ama sonra şirket onu başka bir yere gönderdi ve ben tek başıma kaldım. Yanımda yatağımı yapan kahvaltı hazırlayan bir Finli kadın vardı, elektrikli ocağa dualar okuyarak bakıyordu. Bir gün yolda tek başıma yürürken benden sonra gelen birine yol tarif ettim ve artık buranın yerlisi olduğumu fark ettim. Kuzey Amerika’nın en ilginç insanlarının yaşadığı yere taşınmıştım. Long Island’da iki ayrı ada oluşumu vardı bunları bir koy ayırıyordu, ben West Egg denen daha az popüler yerde oturuyordum. İki koca yapının ortasında kalıyordu benim evim. Sağımdaki Normandiya’daki Hotel de Ville denen bir yerin taklidiydi, mermerden bir yüzme havuz, kırk dönümden büyük bahçesi vardı. Onu o zamanlarda henüz tanımasam da Gatsby’nin köşküydü burası.
Genç ve bilgisiz olduğum zamanlardan babamın söylediği bir öğüdü aklımdan çıkartamıyorum hiç. İnsanları yargılamadan önce benimle aynı ayrıcalıklara sahip olmadığını hatırlamam gerektiğini söylemişti. Başka bir şey söylememişti, zaten babam pek de konuşkan biri değildi. İşte bunun sonuçta kimseyi yargılamamayı öğrendim ve bunun sayesinde birçok sıra dışı insanla tanıştım. Tuhaf insanlar böyle özellikleri çabuk fark ediyordu, sırlar da kendiliğinden geliyordu doğal olarak. Böyle durumlarda işi şakaya vurma ve uyuma numarası yapıyordum. Çünkü bu sırlar bana değişerek geliyordu, yargılanmama umuttu.
Hoşgörümü bu şekilde övmekle beraber bir sınırım olduğunu kabul ediyorum. İnsanların davranışlarının altında çetin şartlar olabilirdi, ama bir yerden sonra bunu umursamıyordum. Doğu’dan döndüğüm zaman dünyaya tek bir ahlak sisteminin sahip olmasını istemiş olabilirim. Kimse için ayrıcalıklı bir bakış açısına sahip olmak istemiyordum, bir tek bu kitaba adını veren kişi hariç Gatsby. Onda harikulade bir yan vardı, hayatın getirdiği fırsatlara karşı büyük bir duyarlılığa sahipti. Hayır, bu ruhsuz bir yaratıcı mizaç değildi, umut etme ve duygusal atiklik barındıran bir yanı vardı. Gatsby iyi biri olduğunu kanıtladı. Onu hazırlıksız yakalayan, rüyalarında toza ve küle bulayan şeydi.
Orta batı’daki kentte üç nesildir varlıklı bir şekilde yaşayan bir ailem vardı. Carraway’ler oldukça büyük bir aileydi ve bir dükün soyundan geldiğimize inanırdık. Oysaki buraya elli bir yılında gelen dedemin kardeşiymiş aileyi asıl kuran. İç Savaş’ta destek için geldikten sonra toptan hırdavatçılık işini kurmuş. Büyük amcayı sadece portresinden görmüştüm ve herkes ona benzediğimi söylüyordu, babamla aynı okuldan çeyrek asır farkla mezun olduğumda tüm aile oturup bana okul seçmeye başladılar. Sonunda babamın bir yıllık desteğiyle Doğu’ya gönderilmem kararı alındı.
Bir arkadaşımla beraber bir banliyö evi tutmuştuk başta ama sonra şirket onu başka bir yere gönderdi ve ben tek başıma kaldım. Yanımda yatağımı yapan kahvaltı hazırlayan bir Finli kadın vardı, elektrikli ocağa dualar okuyarak bakıyordu. Bir gün yolda tek başıma yürürken benden sonra gelen birine yol tarif ettim ve artık buranın yerlisi olduğumu fark ettim. Kuzey Amerika’nın en ilginç insanlarının yaşadığı yere taşınmıştım. Long Island’da iki ayrı ada oluşumu vardı bunları bir koy ayırıyordu, ben West Egg denen daha az popüler yerde oturuyordum. İki koca yapının ortasında kalıyordu benim evim. Sağımdaki Normandiya’daki Hotel de Ville denen bir yerin taklidiydi, mermerden bir yüzme havuz, kırk dönümden büyük bahçesi vardı. Onu o zamanlarda henüz tanımasam da Gatsby’nin köşküydü burası.
Kitap Puanım : 4/5
Çok güzel!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder