3 Ekim 2016 Pazartesi

Schindler'in Listesi (Schindler Ark #8) - Thomas Keneally

Kitap Adı: Schindler'in Listesi

Kitap YazarıThomas Keneally
YayıneviEphesus
Sayfa Sayısı: 543


Thomas Keneally tarafından kaleme alınan ve ilk defa 1982 yılında Schindler 'in Gemisi olarak yayınlanan kitap Booker Ödülü kazanmış.  Steven Spielberg tarafından 1993 yılında sinemaya Schindler 'in Listesi olarak uyarlanmış , daha sonra bu isimle yayımlanmış. Gerçek kişi ve olaylara dayansa da kurgu olarak sınıflandırılıyor. 

Oskar Schindler zengin bir fabrikatördür ve en önemlisi de Alman'dır. İkinci Dünya Savaşı 'nın karanlık günlerinde Nazi işkence kamplarına doğan umut ışığıdır. Polonya 'da zulüm gören Yahudileri kurtarmak için elinden geleni ardına koymaz. Bu uğurda SS yetkililerine, kendi hayatı pahasına adeta kafa tutar. Bazen büyük riskler alarak,  elindeki avucundakini harcayarak bir avuç insan için mücadele eder. 

Oskar 'ın mücadelesini okurken , asıl yüreğinizi burkacak olan zulüm gören,aşağılanan insanların çektikleri... Çocukların yaşadıkları... Mutlaka okuyun.



*Giriş bölümünden.


... Himmler 'in, Emsatzgruppen (Harekât Birlikleri) için yaptığı konuşmada söylediği gibi, her Almanın hayatı boyunca Yahudi bir arkadaşı olmuştur. O dönemde bütün parti üyeleri, '' Yahudiler yok edilecek,'' demekte bir sakınca görmezlerdi. ''Yahudilerin kökünü kurutacağız. Bunun üstesinden geleceğiz.'' Fakat kendileri de dahil, seksen milyon Alman'dan her birinin en az bir tane değerli Yahudi dostu olduğunu göz ardı ederlerdi. ''Elbette Yahudiler domuzdur, ama benimki birinci sınıf bir Yahudi'dir.''



... Baba Herr Schindler'in dediğine göre kader, sonu olmayan bir halat değildi. Kader bir parça elastikten ibaretti. Ne kadar büyük bir hızla ilerlersen, o kadar şiddetle geri teperdin.




...Krakowlu Yahudilerin birçoğu bir bildiri yaylımına tabi tutulacaklarını öngörmüşlerdi. Yaşamlarının aksayacağını, köylerdeki Yahudilerin şehre getirilerek kömür madenlerinde çalışmaya zorlanacağını, aydınların pancar eşelemek için köylere gönderileceğini biliyorlardı. Bir süre için, tıpkı Tursk 'taki bir SS topçu birliğinin insanları bütün gün köprü yapımında çalıştırmaya zorlaması ve günün sonunda onları köy sinagoguna götürerek öldürmesi gibi,  aralıklı bir şekilde devam edecek katliamların yaşanacağını da biliyorlardı. Bu tür aralıklı katliamların ardı arkası kesilmeyecekti.




... İnsanlığın en karanlık çağını yaşıyorlardı. 




... Oskar tuhaf ve ilginç bir şey söyledi. '' Kilisenin bu gibi zamanlarda insanlara,'' dedi, ''cennetteki babamızın ufacık bir serçenin ölümünü bile önemsediğini söylemeleri epey zor olmalı.'' Herr Schindler, insan yaşamının bir paket sigaradan daha değersiz olduğu böyle bir dönemde, papazlık yapmanın korkunç bir şey olacağını düşünüyordu. Stern de ona katıldığını belirtti, fakat konuşmanın gidişatına uygun bir biçimde, Herr Schindler'in biraz önce İncil'den alıntıladığı bölümün Talmud'daki karşılığını nakletmekten geri kalmadı. '' Her kim bir hayat kurtarırsa, bütün dünyayı kurtarmış sayılır.''



... Artık taşrada bir Yahudi çocuğunu tutmak neredeyse imkansız olmuştu. SS'i bir kenara bırakın; belediye yetkilileri bile herhangi bir Yahudi'yi ele veren Polonya vatandaşlarına 500 zlotiden başlayan ödüller vaat ediyordu. Artık komşularınıza bile güvenemiyordunuz. 




... Tüfeklerin sağır edici gürültüsü konuşmaları bölüyor ve umutları yok ediyordu. Kurbanların akrabalarının feryatlarına rağmen yine de, afallamış veya çaresizce  hayatta kalmaya yoğunlaşmış olan bazıları, duvarın dibindeki ceset yığınından bihaber gibi davranıyorlardı. Ölü Yahudiler meydana getirilen kamyonlara yüklendiğinde, geride kalanlar kendilerini bekleyen gelecekten konuşmaya devam ediyorlardı.



... Gerçek şu ki, Emalia'da yaşayan hiç kimse fazla iş yükü, dayak veya açlıktan ölmemiştir. Oysa I. G. Farben tesisinde çalışan 35000 kişinin 25000'i, iş yükünün fazlalığı nedeniyle hayata veda etmiştir.




... Rebecca 'nın, Kumandan'ın hizmetini gördüğü süre içinde Amon işini hatalı yaptığı gerekçesiyle ayakkabılarını boyayan çocuğu vurmuş, Poldek Deresiewicz adlı, on beş yaşındaki emir erini köpeklerinden birinin pirelendiği gerekçesiyle bürosundaki halkalı cıvatalara asmış, ona danışmadan Herr Bosch'a  birer at ile drozka verdiği için hizmetkarı Lisiek'i idam etmişti.  Yibe de sevimli yetim haftada iki kez o salonangiriyor ve tüm soğukkanlılığıyla o canavarın elini tutuyordu.





... Pemper bazı hayret verici gizli belgeler okumuştu. Bu belgelerden biri, kadınların kırbaçlanmasıyla ilgiliydi. Kamp kumandanlarına bu cezanın en etkili şekilde verilmesi gerektiği hatırlatılıyordu. SS mensuplarını bu işle görevlendirmek alçaltıcı bir hareket olacaktı, bu nedenle Çek kadınları Slovak  kadınları tarafından, Slovaklar ise Çekler tarafından kırbaçlanacaktı. Ruslar ve Polonyalılar da aynı amaçla sopayla dövüleceklerdi. Kumandanlar diğer milli ve kültürel farklılardan yararlanma konusunda hayal güçlerini kullanacaklardı.



... Ortada bir  Schindler listesi vardı ve listeye girmek dünyadaki her şeye bedeldi.



... Oskar 'ın listesinin kronolojisine dair bir belirsizlik daha vardır. Bu belirsizlik listenin var olup olmamasıyla ilgili değildir, çünkü listenin bir kopyası hala Yad Vashem arşivlerinde durmaktadır. Oskar ve Titsch 'in son anda akıllarına gelen isimleri resmi listenin sonuna ekledikleri konusunda da herhangi bir belirsizlik yoktur. Listedeki isimlerin doğruluğu kesindir. ancak o zamanın şartları daha sonra bazı efsaneler doğurmuştur. Buradaki asıl sorun kesin bir şekilde hatırlanan listenin tam da bu yüzden bulanıklaşmasıdır. Bu liste iyiliğin ta kendisidir. bu liste yaşamdır. O kağıt parçasının dört bir yanı uçurumdur.




... Yıllar sonra o sıradaki kadınlardan biri hatırladığı o güzel sabahı Alman televizyonculara anlatmaya çalışırken şöyle demiştir : '' O bizim babamızdı. O bizim annemizdi. O bizim tek dinimizdi. Schindler bizi asla yarı yolda bırakmadı.''




... Kapılar nihayet açıldığında karşılaştıkları manzarayı betimlemek zordur. Her bir vagonun orta kısmında, donmuş cesetlerden oluşan birer piramit vardı ve csetlerin uzuvları çılgınca eğilip bükülmüştü. Hala hayatta olan yaklaşık yüz kişi korkunç bir şekilde kokuyorlardı ve kemiklerini güç bela örten ciltleri soğuktan kavrulmuştu. Daha sonra yapılacak muayenede hiçbirinin 35 kilogramdan daha fazla gelmediği ortaya çıkacaktı.





... Jereth son derece ısrarcıydı ve bir zamanlar Krakowlu bir dişçinin yanında çalışmış olan bir mahkumdan köprüyü çıkarmasını istedi. Licht altın köprüyü erittti ve 8 Mayıs günü öğle vakti geldiğinde yaptığı yüzüğün içine İbranice bir cümle yazmaya başladı. Bu cümle Stern 'in 1939 yılının Ekim ayında Buchheister 'ın ön bürosunda Oskar'a  söylediği bir Talmud cümlesiydi. '' Her kim bir hayat kurtarırsa, bütün dünyayı kurtarmış sayılır.''




... Regina oğluna kavuştu ama Plaszow ve Auschwitz 'in darağaçlarında gördüğü onca şeyden sonra oğlunu hiçbir oyun parkına götüremedi, çünkü Richard ne zaman bir salıncak görse histeri krizine giriyordu.




... Tramwayda yolculuk ederken, diğer yolcuların kafalarının üzerindeki duvarlardaki posterleri okuyordu: Tıraş bıçağı reklamları, Polonyalı eşkıyaları barındıran kişiler hakkındaki yeni Wawel bildirileri, '' YAHUDİ = BİT = TİFÜS'' sloganının altında resmedilen Polonyalı bir bakirenin, gölgesi şeytanı andıran kemer burunlu bir Yahudi 'ye yemek verirken resmedildiği bir poster. '' YAHUDİLERE YARDIM EDEN, ŞEYTANA YARDIM EDER.'' Bakkalların ön camlarında, böreklerin içine sıçan eti koyan, süte su katan, poğaçaların içine sürahi dolusu bir döken, kirli ayaklarıyla hamur yoğuran Yahudilerin resmedildiği posterler yer alıyordu.





... Schindler 'in kaynaklarından öğrendiği üzere, Belzec 'teki odalar Hamburg 'dan bir mühendislik şirketi ve Oranienburg'daki SS mühendislerinin gözetimi altında o senenin mart ayında tamamlanmıştı. Bachner 'in ifadelerine bakılırsa günde 3000 kişiyi öldürme kapasitesine sahiplerdi. Eski üsul ceset imha yöntemi yeni öldürme metodunun hızına yetişemediğinde kullanılacak olan krematoryumun inşası da tamamlanmak üzereydi.




Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

2 Ekim 2016 Pazar

Bulut Atlası (Cloud Atlas #7) - David Mitchell

Kitap Adı: Bulut Atlası

Kitap YazarıDavid Mitchell
YayıneviDoğan Kitap
Sayfa Sayısı: 640


Kitap, altı farklı hikayeden oluşuyor. Bu hikayelerin her biri farklı bir türe ait. Hikayelerin kitapta yer alış sırası ise 1-2-3-4-5-6-5-4-3-2-1 şeklinde. Bir hikaye yarıda kesiliyor ve bir sonraki hikayeye geçiliyor, sonradan geri dönüş yaparak, hikayenin kalanını da okumuş oluyoruz.



İlk hikayemiz, Adam Ewing'in Pasifik Güncesi. 1850'li yıllarda geçiyor. Bu bölüm, günce tarzıyla yazılmış, adından da anlaşılabileceği üzere. Ewing bir noter. Gemisi de Hintlilerin yaşadığı bir adada şimdilik demir almış durumda. Bu adada Dr. Henry Goose ile tanışıyor. Ewing'in hikayesi; yardım ettiği bir Moriori yerlisi ve Dr.Goose'un hastalığını tedavi etmeye çalışması ile devam ediyor. -of, hasta olan Ewing ama cümledeki bozukluğu nasıl gidereceğimi bulamadım, affedin.

İkinci hikayemiz Zedelghem'den Mektuplar. 1930'lu yıllarda geçiyor. Bu bölüm, Robert Frobisher'in Rufus Sixsmith'e yazdığı mektuplardan oluşuyor. Frobisher bir müzik dehası, ancak baba evinden ve okulundan kovulmuş. Paraya ihtiyacı var. Aklına bir fikir geliyor Frobisher'in, sakat ve yarı kör olan, kalem tutmaktan aciz, hastalığı sebebiyle yıllardır beste yapamayan, ünlü bestekâr Vyvyan Arys'in katibi olmak için, taa adamın evine, Belçika'ya gidiyor. İlk gittiğinde istediği gibi karşılanmıyor, ancak sonradan işleri rayına oturuyor.

Üçüncü hikayemiz Yarım Hayatlar-İlk Luisa Rey Gizemi. Bu hikaye kısa kısa bölümlerden oluşuyor ve siyasi polisiye türünde yazılmış. 1970'lerde geçiyor. Rufus Sixsmith, Swanneke Adası'nda yakında faaliyete başlayacak olan atom enerjisi projesinin denetçi bilim adamlarından. Bu projenin, dünyaya çok büyük bir zarar vereceğinin farkında. Bu duruma tek karşı çıkan kendisi, çünkü diğer denetçi bilim adamları o ya da bu şekilde susmaya ikna edilmiş. E, madem Sixsmith ikna edilemiyor, ortadan kaldırılması gerekiyor. Ama bundan önce Sixsmith, bildiklerini az da olsa gazeteci Luisa Rey'e çıtlatmayı başarıyor. Daha sonra Luisa Rey, bu işin peşine düşüyor.

Dördüncü hikayemiz Timothy Cavendish'in Dehşetli Çilesi. Anı türünde yazılmış. 2000'lerde geçiyor. Timothy Cavendish bir editör. Bir gün bir ödül gecesindeyken, Cavendish'in yanına editörlüğünü yaptığı Dermot Hoggins yaklaşıyor, Felix Finch'in de bu gece burada olduğunu söylüyor. Hoggins'in yazmış olduğu kitabı yerden yere vuran bir eleştiri yazmış olan Felix Finch. Hoggins tutuyor Finch'i yakasından, sonra balkondan aşağı atıyor. Bu olaydan sonra, Hoggins'in kitabının satışlarında patlama yaşanıyor. Bir süre sonra Hoggins'in kardeşleri, Cavendish'i parayı söğüşlemekle suçlamaya geliyor ve ertesi güne kadar elli bin dolar getirmesini istiyorlar. Cavendish dehşete düşüyor, eski borçları ödediği için o kadar para yok elinde. Kardeşi sayesinde, ortalık durulana kadar saklanabileceği Aurora Evi'ne gidiyor. Bir otel olduğunu sanarak kayıt yaptırıyor, ancak ertesi gün orasının bir huzurevi olduğunu öğreniyor. Oradan çıkmasına imkan yok. Hadi geçmiş olsun Cavendish.

Beşinci hikayemiz Sonmi-451'in Niyazı. Söyleşi türünde yazılmış, bir bilim-kurgu öyküsü. 2100'lerde geçiyor. Sonmi-451 bir klon. Klonların köleleştirildiği, korpokrasi temelli bir dünyada yaşıyor. Kendisi garsonluk yapıyor. Klonların temel içeceği olan Sabun, onların zihinlerini de temizliyor-onları bilinçsiz kılıyor diyebiliriz-. Ne var ki bir şekilde Sonmi-451 ve arkadaşı Yoona-939 bilince kavuşuyor. Sonmi-451 yaptıkları-ve ona yardım edenler sayesinde- insanların toplum düzenine eleştirel bir gözle bakabilmesini sağlayan bir öncü oluyor.

Altınci hikaye Sloosha Geçidi ve Sooraki Her Bi' Şey. Bu da anı türünde. Cavendish anısını yazmış, bu hikayenin kahramanı olan Zachary ise anlatıyor, tek fark bu. Bu hikayede biraz da fantastik ögeler var. 2300'lerde geçiyor. Düşüş denen felaket sonrası, dünya mahvolmuş, insanlar ilk çağlara dönmüş. Zachary'nin adasına bazen Öngörülüler geliyor, hala elinde medeniyete, teknolojiye ve ve bilime ait şeyler bulunduran insanlar bunlar. Bir Öngörülü kadını, altı ay boyunca bu adada kalmak ve adadakilerin kültürünü öğrenmek istiyor. Bunun karşılığında Öngörülüler, adalılarla bir sonraki takaslarında çok daha cömert davranacak. Bu Öngörülü kadın da, Zachary ve ailesinin evine konuk oluyor. Sonra olaylar gelişiyor, gelişiyor



Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

26 Eylül 2016 Pazartesi

Yörünge (Gravity) - Tess Gerritsen

Kitap Adı: Yörünge

Kitap YazarıTess Gerritsen
YayıneviMartı
Sayfa Sayısı: 511


Emma Watson ve ekibi uzay istasyonundaki görevi 2 ay sonraki devralıcak ekiptir.Emma simülasyonlarda eğitim gördüğü sırada hala istasyonda deneylerine devam etmekte olan ekipteki bir astronotun eşi bir trafik kazası geçirmiş ve ölmüştür.NASA direktörü Gordon Obie gönderilecek bir mekikle eşi ölen astronotun Emma ile yer değiştirmesine karar vermiştir. Henüz eğitimini tamamlamamış olmasına rağmen hem yarım kalan deneyi sürdürmesi, hem de oradakilere yardımcı olabilmesi açısından en iyi aday Emma'dır. Emma bunu seve seve kabul eder fakat boşanmak üzere oldukları eşi Jack onun için çok endişelidir. Ne kadar itiraf etmek istemeseler de birbirlerini hala sevmektedirler.

Emma başarılı bir şekilde Uluslararası Uzay İstasyonu'na ulaşır ve hız kesmeden deneylerine başlar. Hayalini kurduğu şeye kavuşmuş, yerçekimsiz ortamın farklı canlı türleri üzerindeki etkileri hakkındaki deneylerini yürütmeye başlamıştır.

Uzay İstasyonunda, deneyler başarılı bir şekilde devam etmekte, astronotlar neşeyle çalışmalarını yürütmektedirler. Fakat bir gün fareler ve örümcek maymunlarıyla çalışmalar yapan Kenichi Hirai adındaki bir astronotun elini farelerden biri ısırıverir. Son günlerde farelerden birkaçı birbirlerinin peşi sıra ölmeye başlamıştır. Bulaşıcı bir hastalıktan şüphelenseler de ortada bir virüs ya da bakteri yoktur. Kenichi Hirai ise nedenini bilmedikleri bir hastalığa yakalanmıştır.



Gözlerindeki kılcal damarlar kanamaya başladığından göz akı şeytani bir kırmızıya bürünmüştür. Ayrıca baş ve karın ağrısından şikayetçidir. Kimse neler olduğunu anlayamamıştır. Deneyimli bir doktor olan ve aynı zamanda uçuş doktoru olan Emma Watson'ın bile bu konuda bir fikri yoktur. Yalnızca Hirai'nin gösterdiği tepkilere göre bazı ilaçlar vermekten başka yapabileceği bir şey yoktur. Bulaşıcı bir hastalık ihtimaline karşın kimse Hirai'ye fazla yaklaşmamaktadır. Hirai'nin vücudu şişmekte ve korkunç ağrılar çekmektedir. Derisi, sanki altında canlı bir şeyler kıpırdanıyormuş gibi dalgalanmaktadır. Sonunda, korkunç bir nöbet halindeyken kafasını bir yerlere çarpa çarpa can verir. Herkes çok üzgündür, fakat yapabilecekleri herhangi bir şey yoktur. Özellikle Emma Hirai'yi kurtaramadığı için olanlardan kendini sorumlu tutmaktadır. Fakat kimsenin onu sorumlu tuttuğu yoktur.

Hirai'nin cesedini bir ceset torbasına koyup istasyonun hava cebine yerleştirirler. NASA üstündekiler bir kurtarma mekiği gönderip cesedi aldırmaya karar vermişlerdir. Mekik üç gün içerisinde gelir ve istasyona kenetlenir. Hirai'nin cesedi mekiği alınır fakat yerleştirme esnasında bir köşeye takılıp torbanın küçük bir kısmı yırtılır. Kimse bunu fark etmemiştir. Uzaydaki biyolojik felaketi başlatan korkunç hata, kimsenin bu yırtığı fark etmemesi olmuştur.



Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

19 Eylül 2016 Pazartesi

Yaprak Fırtınası (La Hojarasca) - Gabriel Garcia Marquez #1

Kitap Adı: Yaprak Fırtınası

Kitap YazarıGabriel Garcia Marquez
YayıneviCan
Sayfa Sayısı: 127


Yaprak Fırtınası, yazarın yayınlanan ilk eseri.
Yazarın bundan sonraki eserlerinde oluşturduğu hayali Macondo kasabası bize tanıtılıyor. 

Latin Amerikanın en ünlü yazarı Kolombiya'lı Gabriel Garcia Marquez Yaprak Fırtınasında kasabada pek de sevilmeyen bir doktorun ölümünü anlatırken hepimizi şaşırtan farklı bir anlatım yolunu seçmiş. Aynı olaylar farklı kişilerin ağzından sürekli geri dönüşlerle okuyucuya anlatılıyor. Böylece aynı olay farklı kişilerin gözünden, her defasında biraz daha genişletilerek anlatılırken, bizleri olayları geniş bir bakışla anlamamıza   olanak tanıyor. Her bir anlatımda ayrı bir heyecan yaşatırken, hızlı duygusal değişimlere sebep olabiliyor. 




Kitaptan;
Ben ölülerin uyuyan sakin bir insana benzediğini düşünürdüm. Şimdiyse tam tersi olduğunu görüyorum. Uyanık ve sanki bir kavganın ardından öfkeye kapılmış birine benzediğini görüyorum.

Zamanın geçtiğini bir şey kımıldayınca anlıyorsun. Ondan önce anlaşılmıyor.

Benim lehime kağıt çoktu. Ama onun elinde tuttuğu tek kart vicdanıma karşı oynadığı oyunu kazanmasına yeterdi.



Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

Kralkatili Güncesi (The Kingkiller Chronicle) - Patrick Rothfuss

Kitap Adı: Kralkatili Güncesi - Rüzgarın Adı - Bilge Adamın Korkusu

Özgün AdıThe Kingkiller Chronicle
Kitap YazarıPatrick Rothuss
Yayıneviİthaki
Sayfa Sayısı: 1970




Fantastik Edebiyata bir çoğumuz Yüzüklerin Efendisi ile giriş yapmışızdır.Yüzük kardeşliğinde yer alan her bir isim ve onların ayrı ayrı hikayesi sizi bambaşka dünyalara götürmüştür.

Veya Game Of Thores ile Jon Snow, Daniers, Arya, Tyrion ve daha sayısız karakterin hikayesi içinde kaybolmuşuzdur.

Gelin şimdi başka deryalara yelken açalım sizinle.Elimize bir günce alalım ve sayfalarını yavaş yavaş çevirelim.Ancak tek bir farkla.Bu bir grup insanın etrafında dönen devasa olayları anlatan bir öykü değil. Bu tek bir kişinin Kvothe'nin öyküsü.

Bu günce Kvothe'nin, Kvothe tarafından, Kvothe'nin sözcükleriyle anlatılan hikayesidir. Görüp görebileceğiniz en karizmatik, sempatik, acımasız, hırslı, yılgın, romantik ve umarsız.Yani zıtlıkların karakteri Kvothe. Her haliyle bizden biri ama bir o kadar da empati kurulması imkansız.



Yolculuğu boyunca onun pekçok üzüntüsüne, sevincine, hayal kırıklığına, coşkusuna ve daha birçok duygu devinimine eşlik edecekiniz.

Kvothe yaşadıklarını kaleme döktükçe;
Denna'nın saçlarını savurmasıyla havaya yayılan parfümün kokusu ona aşık olmanıza, 
Simon ve Willem her kahkaha attığında onlar gibi arkadaşlara sahip olmaya,
Ambrose aşşağalayıcı bir tavır sergilediğinde gerçek nefreti hissetmenize,
İster cebine fazladan bir peni koyabilmek için attığı onca taklayı okuyor olun,
İster onun evim diyebildiği tek yer olan kumpanyasından kopmasını,
Binaların çatısında sanki arka bahçesinde yürüyormuşcasına rahatlıkla dolaşmasını,
Hep hayalini kurduğu üniversiteye olan yolculuğunu,
Fakirliğini en yakın arkadaşına bile anlatamamasına sebep olan gururunu,
Birkez olsun seni seviyorum diyemediği aşkını,
ve daha nicesini öyküsünü soluksuzca okuyacağına şüpheniz olmasın.

Ama benden değil.
Çünkü Kvothe'nin öyküsünü Kvothe'den başka kimse hakkını vererek anlatamaz.


Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

9 Eylül 2016 Cuma

Tek Kanatlı Bir Kuş - Yaşar Kemal

Kitap Adı: Tek Kanatlı Bir Kuş

Kitap YazarıYaşar Keml
YayıneviYKY
Sayfa Sayısı: 73


     Uzun zaman sonra beğenmediğim bir kitap allahtan 73 sayfaydı yoksa tam bir eziyet olucaktı okumak

  Konusuna gelirsek ;
     Tek Kanatlı Bir Kuş, Trabzon ilinin terkedilmiş bir kasabası olan Yokuşlu'da geçer. Posta müdürü Remzi Bey, Yokuşlu'ya atanmıştır. Eşi Melek Hanım'la beraber trene binip yola çıkarlar. Köyün yakınındaki tren istasyonuna vardıklarında, etrafta in cin top oynamaktadır. Remzi Bey istasyon müdürünü veya herhangi bir görevli aranır fakat etrafta hiç kimse yoktur. Sonunda istasyon görevlisinin ofisinde bir ışık görüp umutlanır ve hemen oraya koşarlar. Görevli Sadrettin Bey onlara çay ikram eder, çok iyi davranır. Fakat ne için burada bulunduklarını söylediklerinde, derhal burayı terk edip Ankara'ya dönmelerini söyler. Melek Hanım ve Remzi Bey bu duruma oldukça şaşırmışlardır, bunun sebebini sorarlar. Sadrettin Bey Yokuşlu kasabasında bir şey olduğunu, kimsenin o kasabaya girmeye cesaret edemediğini ama kimsenin de ne olduğunu tam olarak bilmediğini söyler.




Kitap Puanım : 2/5

Tırt!

8 Eylül 2016 Perşembe

Meleğin Düşüşü (Angelfall) - Susan Ee

Kitap Adı: Meleğin Düşüşü

Özgün AdıAngelfall
Kitap YazarıSusan Ee
YayıneviDex
Sayfa Sayısı: 309




Dünyayı melekler ele geçirmiş durumda. Hem de bizim sandığımız gibi iyi melekler değil. Hepsi, vahşice insanları katlediyor ve küçük çocukları kaçırıyorlar. Dünya, artık eskisi gibi değil. Teknoloji ölmüş durumda, herkes yaşamak için ya kaçıyor ya saklanıyor. Bunlardan biri de Penryn ve ailesi. Penryn, saldırıların başlamasından sonra kafayı yemiş annesini ve tekerlikli sandalyeye mahkum kız kardeşini korumak için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. 

Bir gün yine ailesiyle kaçarken bir melek sürüsü görür. İçlerinden bir meleği ortalarına almışlar, kanatlarını koparıyorlardır. Penryn, ailesini kurtarmak için kendini ön plana atar fakat kız kardeşini bir melek kapar ve kaçar gider. O sırada ne yapacağını bilemeyen Penryn, yaralı meleğin(Raffe) yanına gider. Eğer onu iyileştirirse, kanatlarını saklarsa ona yardım edeceğini düşünür ve olaylar böylece başlamış olur.

Penryn, inatçı mı inatçı ve aynı zamanda çok güçlü bir kız. Hem fiziksel olarak hem ruhsal olarak. Annesi, cidden kafayı yemiş bir kadın. Ne yapacağı belli olmuyor. Kız kardeşi deseniz zaten ayaklarını kullanamıyor, Penryn'e bağlı bir küçük kız. Bunlar yetmiyormuş gibi normal yaşamları ellerinden alınmış ve yaşam mücadelesi vermek zorunda kalmışlar. 



Penryn, Raffe'yi iyileştirir ama aynı zamanda suçlu muamelesi yaparak onu hep bağlar. Tabii bu meleğe işlemez. :D Çok komik ve eğlenceli sahneleri vardı. Raffe'ye sinirlendikçe kanatlarını yoluyordu, onu sehpaya bağlıyordu ya da kavga ettikleri zaman sırtındaki yaraları hedef alıyordu. Yani kızımız Penryn çok çok fena biri. 

Tabii bunlar işin komik yanları. Asıl amaçları Penryn'nin kız kardeşini kurtarmak. Bu yüzden Kuş Yuvası'na gitmeleri lazım. Bunlar yola çıktıkları zaman yine diğer meleklerle karşılaşırlar. Raffe, Penryn'e kaçmasını söyler ama bizim deli kız melek kılığına girmiş bir şekilde melekleri korkutmaya çalışır. 


Yine yola devam ettikleri zaman bu sefer Direnişçiler ile karşılaşırlar. Başlarında Obi diye bir adam var. İlkten bu ikiliye suçlu gözüyle baktılar ama sonra aralarına kattılar. Direnişçiler arasında Dee-Dum adında erkek ikizler vardı. Kitaba çok güzel renk katmışlar. :D Çok komikler, zekiler ve fenalar. Daha sonra Penryn, onlarla bir anlaşma yaparak oradan da sağlam bir şekilde ayrılırlar ve Kuş Yuvası'na varırlar. Bundan sonrasını anlatmayacağım.Yazar öyle gerçekçi anlatmış ki sanki okumuyorum da izliyormuşum gibi hissettim. Hatta çoğu sahnelerde resmen olayları yaşadım. Birileri acı çekiyor, sanki ben de acı çekiyormuşum gibi hissettim. Kısacası, Susan Ee çok mu çok yetenekli bir yazar. Hayal gücüne, anlatım tarzına hayran kaldım.



Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!