9 Mayıs 2016 Pazartesi

Magnus - Sylvie Germain

Kitap Adı: Magnus

Özgün AdıMagnus
Kitap YazarıSylvie Germain
YayıneviCAN
Sayfa Sayısı: 208


Hepimizin küçüklükten bu yana yanında taşıdığı bir oyuncak ayı vardır ya? İşte Magnus da bir Nazi aileye doğmuş, sonrasında öksüz kalmış ve İngiltere'ye sürülmüş bir çocuğun oyuncak ayısı. İlk başta yalnızca bir oyuncak iken sonrasında çocuğun tek arkadaşı, akrabası, hatta önceki hayatından geriye kalan tek şey oluveriyor. O derece ki çocukcağız büyüdüğünde kim olduğunu, ne olduğunu, nereden geldiğini anlamaya çalışırken elindeki tek ipucu Magnus oluyor ve kendi adını bile Magnus'a değiştiriyor bir noktada. 



Kitap, hikayeyi parçalara ayrılmış bir şekilde sunuyor. Çocuk cevapları ararken biz de onunla birlikte bakınırken, ipuçlarını birleştirmeye çalışırken buluyoruz kendimizi. Küçük bir kitap olmasına rağmen okuması çok kolay olan bir kitap değil aslında. O kadar acı, o kadar hüzün, o kadar ümitsizlik var ki içinde… Kim olduğunuzu, ne olduğunuzu bilmeden yaşamayı hayal edebilir misin? Ben düşünemiyorum bile. Sylvie Germain, Magnus'ta hem biraz tarih dersi veriyor, kimliğin önemini vurguluyor, hem de tek bir karakter üzerinden koca bir jenerasyonun neler yaşadığına ışık tutuyor.


Tanıtım Yazısı:

2010 NOTRE DAME DE SION EDEBİYAT ÖDÜLÜ Fransız edebiyatının yetiştirdiği en güçlü ve önemli kalemlerden biri olan Sylvie Germain son romanı Magnus'te 2. Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde doğan ve beş yaşında geçirdiği hastalık sonucunda hafızasını kaybeden Franz-George'un acılar, arayışlar ve yüzleşmelerle örülü yaşamını anlatıyor. Magnus, sorularına bir başına yanıt arayan ve tüm yanıtların aslında Hitler rejiminin karanlıklarında gizli olduğunu anlayıp, oyuncak ayısının kimliğine bürünen genç bir adamın, hayatını küllerin arasından çekip çıkarmak ve kendi tarihini yeniden yazmak için verdiği hüzünlü savaşın hikâyesi. Bir başka deyişle sorumlu olmadığı bir tarihin yüküyle ezilen, binlerce insandan birinin hikâyesi. 

Roman, yayınlandığı 2005 yılında, altı edebiyat ödülünün yanı sıra, ilginç anlatım tekniği ve şiirsel diliyle de okuyucuların ve eleştirmenlerin büyük beğenisini topladı.




Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

5 Mayıs 2016 Perşembe

ODA (The Room) - Emma Donoghue

Kitap Adı: Oda

Özgün AdıThe Room
Kitap YazarıEmma Donoghue
Çeviren: Gül Çağalı Güven
YayıneviDoğan Kitap
Sayfa Sayısı: 296


New York Times tarafından 2010’un en iyi 10 kitabından biri olarak seçilen sarsıcı bir roman… “Oda’da her türlü duygusal darbe var. Ama duyguyu mümkün kılan şey, kitabın kusursuzca kurgulanmış olması. Oda öylesine güzel düşünülmüş ki, hiçbir şekilde yapmacık gelmiyor. Ama uyarmış olayım, bir içeri girdiniz mi, son sayfaya kadar Donoghue’nun gönüllü tutsağı olacaksınız.”
Newsweek “Oda anne sevgisinin şimdiye kadar okuduğum en hayat dolu, en ışıltılı, en güzel ifadesi. ”
Irish Times Beş yaşındaki Jack’e göre, Oda bütün dünyadır: Doğduğu, Anne’siyle birlikte yemek yediği, oyun oynadığı, Televizyon seyrettiği ve Dışarısı hakkında bütün bildiklerini öğrendiği yer. Yaşlı Nick’in geleceği akşamlar, Anne onu güvenle uyuması için Gardırop’a kapatır. Oda Jack’in yuvasıdır, oysa Anne için burası yedi yıldır kapatıldığı zindandan başka bir şey değildir. Anne, azim ve beceri ve ana sevgisiyle, oğluna özel bir hayat yaratmıştır ama, Jack’in soruları çoğaldıkça, onun çaresizliği de artmaktadır. Yine de, asıl sorunlar Büyük Firar’dan sonra Dışarısı’nda beklemektedir onları… Jack’in yaratıcı, komik ve iç yakıcı sesiyle anlatılan Oda, sevgileri imkânsızdan sağ çıkmalarını sağlayan bir ana-oğulun güçlü hikâyesi



ODA, bir odanın içinde tıkılı kalmış olan Jack ve annesinin hikayesini anlatıyor. Annesini kaçırıp bu odaya tıkan İhtiyar Nick onlara yiyecek, vs. getiriyor ancak kendine göre trip attığı zamanlar da oluyor. Jack, tepedeki minik pencere dışında dışarısını hiçbir şekilde görmeyen bu odada doğuyor. Dünya hakkında bildiği herşey Oda’yla ve televizyonda gördükleriyle sınırlı ancak televizyonun içerisinde insanlar olduğunu ve onların gerçek olmadığını düşünüyor.
Jack, hikayenin hem baş kahramanı hem de anlatıcısı. Emma Donoghue’nin hem 5 yaşında bir çocuğun ağzından yazmayı, hem de çocuğu dayanılır bir şekilde yansıtmasını çok takdir ettim. Hem çoğu çocuk gibi insanı sinir etmiyor, hem de herhangi bir çocuktan beklenen tavırlar sergiliyor. Oyun oynamayı, annesinin kendisine her dakika ilgi göstermesini, annesine veya kendisine zarar gelmemesini, günlük programlarına uymalarını istiyor. Sonunda odadan kurtulmayı başardıklarında ise hem Jack hem de annesi zor anlar yaşıyor. İkisi de farklı nedenlerle, tabii ki, ama Jack Oda’dan başka birşey bilmediği için alışma süreci daha bir değişik oluyor. Düşünsenize, herşeyden önce sahte sandığı herşeyin aslında gerçek olduğunu öğreniyor.
Hikaye konu itibariyle yabancı olmamasına rağmen sonunda ne olacağını merak ettim durdum. Evet, anne ve Jack Oda’dan kurtuldukları zaman rahat bir nefes alıyorsunuz ancak sonradan dank ediyor ki kurtulmaları hayatlarına devam etmelerinin kolay olduğu anlamına gelmiyor. Jack’in güneş, esinti, yağmur, merdivenler gibi basit şeylere bile şaşırması, onların ne olduğunu, ne işe yaradığını anlamaya çalışması pek çok şeyi sorgulamadan, hakkında düşünmeden var kabul ettiğimizi hatırlatıyor.
En hoşuma giden kısım Jack’in dünyayı gözlemlemesiydi. Bizim normalde aklımıza gelmeyecek şeylerin farkına varıyor çünkü. Örneğin anneannesi canı yandıktan sonra ‘dikkat et’ diyor ve minik Jack bunu insanların neden karşılarındakinin canı yanmadan önce söylemediğini merak ediyor. Sabah anneannesiyle parka gitmesinin ardından arabada giderlerken başka bir parkın önünden geçiyorlar. Jack bir bakıyor ki herşeyin yeri yanlış, parkı değiştirmişler. Daha sonra bunun farklı bir park olduğunu öğreniyor ve çok güzel bir gözlemini dile getiriyor: ‘Dünyadaki çoğu şey birbirinin tekrarı gibi.’ Haklısın, Jack. Hem de çok haklısın.


Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!