Kitap Adı: Oda
Özgün Adı: The Room
Kitap Yazarı: Emma Donoghue
Çeviren: Gül Çağalı Güven
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 296
Yayınevi: Doğan Kitap
Sayfa Sayısı: 296
Newsweek “Oda anne sevgisinin şimdiye kadar okuduğum en hayat dolu, en ışıltılı, en güzel ifadesi. ”
Irish Times Beş yaşındaki Jack’e göre, Oda bütün dünyadır: Doğduğu, Anne’siyle birlikte yemek yediği, oyun oynadığı, Televizyon seyrettiği ve Dışarısı hakkında bütün bildiklerini öğrendiği yer. Yaşlı Nick’in geleceği akşamlar, Anne onu güvenle uyuması için Gardırop’a kapatır. Oda Jack’in yuvasıdır, oysa Anne için burası yedi yıldır kapatıldığı zindandan başka bir şey değildir. Anne, azim ve beceri ve ana sevgisiyle, oğluna özel bir hayat yaratmıştır ama, Jack’in soruları çoğaldıkça, onun çaresizliği de artmaktadır. Yine de, asıl sorunlar Büyük Firar’dan sonra Dışarısı’nda beklemektedir onları… Jack’in yaratıcı, komik ve iç yakıcı sesiyle anlatılan Oda, sevgileri imkânsızdan sağ çıkmalarını sağlayan bir ana-oğulun güçlü hikâyesi
ODA, bir odanın içinde tıkılı kalmış olan Jack ve annesinin hikayesini anlatıyor. Annesini kaçırıp bu odaya tıkan İhtiyar Nick onlara yiyecek, vs. getiriyor ancak kendine göre trip attığı zamanlar da oluyor. Jack, tepedeki minik pencere dışında dışarısını hiçbir şekilde görmeyen bu odada doğuyor. Dünya hakkında bildiği herşey Oda’yla ve televizyonda gördükleriyle sınırlı ancak televizyonun içerisinde insanlar olduğunu ve onların gerçek olmadığını düşünüyor.
Jack, hikayenin hem baş kahramanı hem de anlatıcısı. Emma Donoghue’nin hem 5 yaşında bir çocuğun ağzından yazmayı, hem de çocuğu dayanılır bir şekilde yansıtmasını çok takdir ettim. Hem çoğu çocuk gibi insanı sinir etmiyor, hem de herhangi bir çocuktan beklenen tavırlar sergiliyor. Oyun oynamayı, annesinin kendisine her dakika ilgi göstermesini, annesine veya kendisine zarar gelmemesini, günlük programlarına uymalarını istiyor. Sonunda odadan kurtulmayı başardıklarında ise hem Jack hem de annesi zor anlar yaşıyor. İkisi de farklı nedenlerle, tabii ki, ama Jack Oda’dan başka birşey bilmediği için alışma süreci daha bir değişik oluyor. Düşünsenize, herşeyden önce sahte sandığı herşeyin aslında gerçek olduğunu öğreniyor.
Hikaye konu itibariyle yabancı olmamasına rağmen sonunda ne olacağını merak ettim durdum. Evet, anne ve Jack Oda’dan kurtuldukları zaman rahat bir nefes alıyorsunuz ancak sonradan dank ediyor ki kurtulmaları hayatlarına devam etmelerinin kolay olduğu anlamına gelmiyor. Jack’in güneş, esinti, yağmur, merdivenler gibi basit şeylere bile şaşırması, onların ne olduğunu, ne işe yaradığını anlamaya çalışması pek çok şeyi sorgulamadan, hakkında düşünmeden var kabul ettiğimizi hatırlatıyor.
En hoşuma giden kısım Jack’in dünyayı gözlemlemesiydi. Bizim normalde aklımıza gelmeyecek şeylerin farkına varıyor çünkü. Örneğin anneannesi canı yandıktan sonra ‘dikkat et’ diyor ve minik Jack bunu insanların neden karşılarındakinin canı yanmadan önce söylemediğini merak ediyor. Sabah anneannesiyle parka gitmesinin ardından arabada giderlerken başka bir parkın önünden geçiyorlar. Jack bir bakıyor ki herşeyin yeri yanlış, parkı değiştirmişler. Daha sonra bunun farklı bir park olduğunu öğreniyor ve çok güzel bir gözlemini dile getiriyor: ‘Dünyadaki çoğu şey birbirinin tekrarı gibi.’ Haklısın, Jack. Hem de çok haklısın.
Jack, hikayenin hem baş kahramanı hem de anlatıcısı. Emma Donoghue’nin hem 5 yaşında bir çocuğun ağzından yazmayı, hem de çocuğu dayanılır bir şekilde yansıtmasını çok takdir ettim. Hem çoğu çocuk gibi insanı sinir etmiyor, hem de herhangi bir çocuktan beklenen tavırlar sergiliyor. Oyun oynamayı, annesinin kendisine her dakika ilgi göstermesini, annesine veya kendisine zarar gelmemesini, günlük programlarına uymalarını istiyor. Sonunda odadan kurtulmayı başardıklarında ise hem Jack hem de annesi zor anlar yaşıyor. İkisi de farklı nedenlerle, tabii ki, ama Jack Oda’dan başka birşey bilmediği için alışma süreci daha bir değişik oluyor. Düşünsenize, herşeyden önce sahte sandığı herşeyin aslında gerçek olduğunu öğreniyor.
Hikaye konu itibariyle yabancı olmamasına rağmen sonunda ne olacağını merak ettim durdum. Evet, anne ve Jack Oda’dan kurtuldukları zaman rahat bir nefes alıyorsunuz ancak sonradan dank ediyor ki kurtulmaları hayatlarına devam etmelerinin kolay olduğu anlamına gelmiyor. Jack’in güneş, esinti, yağmur, merdivenler gibi basit şeylere bile şaşırması, onların ne olduğunu, ne işe yaradığını anlamaya çalışması pek çok şeyi sorgulamadan, hakkında düşünmeden var kabul ettiğimizi hatırlatıyor.
En hoşuma giden kısım Jack’in dünyayı gözlemlemesiydi. Bizim normalde aklımıza gelmeyecek şeylerin farkına varıyor çünkü. Örneğin anneannesi canı yandıktan sonra ‘dikkat et’ diyor ve minik Jack bunu insanların neden karşılarındakinin canı yanmadan önce söylemediğini merak ediyor. Sabah anneannesiyle parka gitmesinin ardından arabada giderlerken başka bir parkın önünden geçiyorlar. Jack bir bakıyor ki herşeyin yeri yanlış, parkı değiştirmişler. Daha sonra bunun farklı bir park olduğunu öğreniyor ve çok güzel bir gözlemini dile getiriyor: ‘Dünyadaki çoğu şey birbirinin tekrarı gibi.’ Haklısın, Jack. Hem de çok haklısın.
Kitap Puanım : 5/5
Çok güzel!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder