26 Eylül 2016 Pazartesi

Yörünge (Gravity) - Tess Gerritsen

Kitap Adı: Yörünge

Kitap YazarıTess Gerritsen
YayıneviMartı
Sayfa Sayısı: 511


Emma Watson ve ekibi uzay istasyonundaki görevi 2 ay sonraki devralıcak ekiptir.Emma simülasyonlarda eğitim gördüğü sırada hala istasyonda deneylerine devam etmekte olan ekipteki bir astronotun eşi bir trafik kazası geçirmiş ve ölmüştür.NASA direktörü Gordon Obie gönderilecek bir mekikle eşi ölen astronotun Emma ile yer değiştirmesine karar vermiştir. Henüz eğitimini tamamlamamış olmasına rağmen hem yarım kalan deneyi sürdürmesi, hem de oradakilere yardımcı olabilmesi açısından en iyi aday Emma'dır. Emma bunu seve seve kabul eder fakat boşanmak üzere oldukları eşi Jack onun için çok endişelidir. Ne kadar itiraf etmek istemeseler de birbirlerini hala sevmektedirler.

Emma başarılı bir şekilde Uluslararası Uzay İstasyonu'na ulaşır ve hız kesmeden deneylerine başlar. Hayalini kurduğu şeye kavuşmuş, yerçekimsiz ortamın farklı canlı türleri üzerindeki etkileri hakkındaki deneylerini yürütmeye başlamıştır.

Uzay İstasyonunda, deneyler başarılı bir şekilde devam etmekte, astronotlar neşeyle çalışmalarını yürütmektedirler. Fakat bir gün fareler ve örümcek maymunlarıyla çalışmalar yapan Kenichi Hirai adındaki bir astronotun elini farelerden biri ısırıverir. Son günlerde farelerden birkaçı birbirlerinin peşi sıra ölmeye başlamıştır. Bulaşıcı bir hastalıktan şüphelenseler de ortada bir virüs ya da bakteri yoktur. Kenichi Hirai ise nedenini bilmedikleri bir hastalığa yakalanmıştır.



Gözlerindeki kılcal damarlar kanamaya başladığından göz akı şeytani bir kırmızıya bürünmüştür. Ayrıca baş ve karın ağrısından şikayetçidir. Kimse neler olduğunu anlayamamıştır. Deneyimli bir doktor olan ve aynı zamanda uçuş doktoru olan Emma Watson'ın bile bu konuda bir fikri yoktur. Yalnızca Hirai'nin gösterdiği tepkilere göre bazı ilaçlar vermekten başka yapabileceği bir şey yoktur. Bulaşıcı bir hastalık ihtimaline karşın kimse Hirai'ye fazla yaklaşmamaktadır. Hirai'nin vücudu şişmekte ve korkunç ağrılar çekmektedir. Derisi, sanki altında canlı bir şeyler kıpırdanıyormuş gibi dalgalanmaktadır. Sonunda, korkunç bir nöbet halindeyken kafasını bir yerlere çarpa çarpa can verir. Herkes çok üzgündür, fakat yapabilecekleri herhangi bir şey yoktur. Özellikle Emma Hirai'yi kurtaramadığı için olanlardan kendini sorumlu tutmaktadır. Fakat kimsenin onu sorumlu tuttuğu yoktur.

Hirai'nin cesedini bir ceset torbasına koyup istasyonun hava cebine yerleştirirler. NASA üstündekiler bir kurtarma mekiği gönderip cesedi aldırmaya karar vermişlerdir. Mekik üç gün içerisinde gelir ve istasyona kenetlenir. Hirai'nin cesedi mekiği alınır fakat yerleştirme esnasında bir köşeye takılıp torbanın küçük bir kısmı yırtılır. Kimse bunu fark etmemiştir. Uzaydaki biyolojik felaketi başlatan korkunç hata, kimsenin bu yırtığı fark etmemesi olmuştur.



Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

19 Eylül 2016 Pazartesi

Yaprak Fırtınası (La Hojarasca) - Gabriel Garcia Marquez #1

Kitap Adı: Yaprak Fırtınası

Kitap YazarıGabriel Garcia Marquez
YayıneviCan
Sayfa Sayısı: 127


Yaprak Fırtınası, yazarın yayınlanan ilk eseri.
Yazarın bundan sonraki eserlerinde oluşturduğu hayali Macondo kasabası bize tanıtılıyor. 

Latin Amerikanın en ünlü yazarı Kolombiya'lı Gabriel Garcia Marquez Yaprak Fırtınasında kasabada pek de sevilmeyen bir doktorun ölümünü anlatırken hepimizi şaşırtan farklı bir anlatım yolunu seçmiş. Aynı olaylar farklı kişilerin ağzından sürekli geri dönüşlerle okuyucuya anlatılıyor. Böylece aynı olay farklı kişilerin gözünden, her defasında biraz daha genişletilerek anlatılırken, bizleri olayları geniş bir bakışla anlamamıza   olanak tanıyor. Her bir anlatımda ayrı bir heyecan yaşatırken, hızlı duygusal değişimlere sebep olabiliyor. 




Kitaptan;
Ben ölülerin uyuyan sakin bir insana benzediğini düşünürdüm. Şimdiyse tam tersi olduğunu görüyorum. Uyanık ve sanki bir kavganın ardından öfkeye kapılmış birine benzediğini görüyorum.

Zamanın geçtiğini bir şey kımıldayınca anlıyorsun. Ondan önce anlaşılmıyor.

Benim lehime kağıt çoktu. Ama onun elinde tuttuğu tek kart vicdanıma karşı oynadığı oyunu kazanmasına yeterdi.



Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

Kralkatili Güncesi (The Kingkiller Chronicle) - Patrick Rothfuss

Kitap Adı: Kralkatili Güncesi - Rüzgarın Adı - Bilge Adamın Korkusu

Özgün AdıThe Kingkiller Chronicle
Kitap YazarıPatrick Rothuss
Yayıneviİthaki
Sayfa Sayısı: 1970




Fantastik Edebiyata bir çoğumuz Yüzüklerin Efendisi ile giriş yapmışızdır.Yüzük kardeşliğinde yer alan her bir isim ve onların ayrı ayrı hikayesi sizi bambaşka dünyalara götürmüştür.

Veya Game Of Thores ile Jon Snow, Daniers, Arya, Tyrion ve daha sayısız karakterin hikayesi içinde kaybolmuşuzdur.

Gelin şimdi başka deryalara yelken açalım sizinle.Elimize bir günce alalım ve sayfalarını yavaş yavaş çevirelim.Ancak tek bir farkla.Bu bir grup insanın etrafında dönen devasa olayları anlatan bir öykü değil. Bu tek bir kişinin Kvothe'nin öyküsü.

Bu günce Kvothe'nin, Kvothe tarafından, Kvothe'nin sözcükleriyle anlatılan hikayesidir. Görüp görebileceğiniz en karizmatik, sempatik, acımasız, hırslı, yılgın, romantik ve umarsız.Yani zıtlıkların karakteri Kvothe. Her haliyle bizden biri ama bir o kadar da empati kurulması imkansız.



Yolculuğu boyunca onun pekçok üzüntüsüne, sevincine, hayal kırıklığına, coşkusuna ve daha birçok duygu devinimine eşlik edecekiniz.

Kvothe yaşadıklarını kaleme döktükçe;
Denna'nın saçlarını savurmasıyla havaya yayılan parfümün kokusu ona aşık olmanıza, 
Simon ve Willem her kahkaha attığında onlar gibi arkadaşlara sahip olmaya,
Ambrose aşşağalayıcı bir tavır sergilediğinde gerçek nefreti hissetmenize,
İster cebine fazladan bir peni koyabilmek için attığı onca taklayı okuyor olun,
İster onun evim diyebildiği tek yer olan kumpanyasından kopmasını,
Binaların çatısında sanki arka bahçesinde yürüyormuşcasına rahatlıkla dolaşmasını,
Hep hayalini kurduğu üniversiteye olan yolculuğunu,
Fakirliğini en yakın arkadaşına bile anlatamamasına sebep olan gururunu,
Birkez olsun seni seviyorum diyemediği aşkını,
ve daha nicesini öyküsünü soluksuzca okuyacağına şüpheniz olmasın.

Ama benden değil.
Çünkü Kvothe'nin öyküsünü Kvothe'den başka kimse hakkını vererek anlatamaz.


Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

9 Eylül 2016 Cuma

Tek Kanatlı Bir Kuş - Yaşar Kemal

Kitap Adı: Tek Kanatlı Bir Kuş

Kitap YazarıYaşar Keml
YayıneviYKY
Sayfa Sayısı: 73


     Uzun zaman sonra beğenmediğim bir kitap allahtan 73 sayfaydı yoksa tam bir eziyet olucaktı okumak

  Konusuna gelirsek ;
     Tek Kanatlı Bir Kuş, Trabzon ilinin terkedilmiş bir kasabası olan Yokuşlu'da geçer. Posta müdürü Remzi Bey, Yokuşlu'ya atanmıştır. Eşi Melek Hanım'la beraber trene binip yola çıkarlar. Köyün yakınındaki tren istasyonuna vardıklarında, etrafta in cin top oynamaktadır. Remzi Bey istasyon müdürünü veya herhangi bir görevli aranır fakat etrafta hiç kimse yoktur. Sonunda istasyon görevlisinin ofisinde bir ışık görüp umutlanır ve hemen oraya koşarlar. Görevli Sadrettin Bey onlara çay ikram eder, çok iyi davranır. Fakat ne için burada bulunduklarını söylediklerinde, derhal burayı terk edip Ankara'ya dönmelerini söyler. Melek Hanım ve Remzi Bey bu duruma oldukça şaşırmışlardır, bunun sebebini sorarlar. Sadrettin Bey Yokuşlu kasabasında bir şey olduğunu, kimsenin o kasabaya girmeye cesaret edemediğini ama kimsenin de ne olduğunu tam olarak bilmediğini söyler.




Kitap Puanım : 2/5

Tırt!

8 Eylül 2016 Perşembe

Meleğin Düşüşü (Angelfall) - Susan Ee

Kitap Adı: Meleğin Düşüşü

Özgün AdıAngelfall
Kitap YazarıSusan Ee
YayıneviDex
Sayfa Sayısı: 309




Dünyayı melekler ele geçirmiş durumda. Hem de bizim sandığımız gibi iyi melekler değil. Hepsi, vahşice insanları katlediyor ve küçük çocukları kaçırıyorlar. Dünya, artık eskisi gibi değil. Teknoloji ölmüş durumda, herkes yaşamak için ya kaçıyor ya saklanıyor. Bunlardan biri de Penryn ve ailesi. Penryn, saldırıların başlamasından sonra kafayı yemiş annesini ve tekerlikli sandalyeye mahkum kız kardeşini korumak için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. 

Bir gün yine ailesiyle kaçarken bir melek sürüsü görür. İçlerinden bir meleği ortalarına almışlar, kanatlarını koparıyorlardır. Penryn, ailesini kurtarmak için kendini ön plana atar fakat kız kardeşini bir melek kapar ve kaçar gider. O sırada ne yapacağını bilemeyen Penryn, yaralı meleğin(Raffe) yanına gider. Eğer onu iyileştirirse, kanatlarını saklarsa ona yardım edeceğini düşünür ve olaylar böylece başlamış olur.

Penryn, inatçı mı inatçı ve aynı zamanda çok güçlü bir kız. Hem fiziksel olarak hem ruhsal olarak. Annesi, cidden kafayı yemiş bir kadın. Ne yapacağı belli olmuyor. Kız kardeşi deseniz zaten ayaklarını kullanamıyor, Penryn'e bağlı bir küçük kız. Bunlar yetmiyormuş gibi normal yaşamları ellerinden alınmış ve yaşam mücadelesi vermek zorunda kalmışlar. 



Penryn, Raffe'yi iyileştirir ama aynı zamanda suçlu muamelesi yaparak onu hep bağlar. Tabii bu meleğe işlemez. :D Çok komik ve eğlenceli sahneleri vardı. Raffe'ye sinirlendikçe kanatlarını yoluyordu, onu sehpaya bağlıyordu ya da kavga ettikleri zaman sırtındaki yaraları hedef alıyordu. Yani kızımız Penryn çok çok fena biri. 

Tabii bunlar işin komik yanları. Asıl amaçları Penryn'nin kız kardeşini kurtarmak. Bu yüzden Kuş Yuvası'na gitmeleri lazım. Bunlar yola çıktıkları zaman yine diğer meleklerle karşılaşırlar. Raffe, Penryn'e kaçmasını söyler ama bizim deli kız melek kılığına girmiş bir şekilde melekleri korkutmaya çalışır. 


Yine yola devam ettikleri zaman bu sefer Direnişçiler ile karşılaşırlar. Başlarında Obi diye bir adam var. İlkten bu ikiliye suçlu gözüyle baktılar ama sonra aralarına kattılar. Direnişçiler arasında Dee-Dum adında erkek ikizler vardı. Kitaba çok güzel renk katmışlar. :D Çok komikler, zekiler ve fenalar. Daha sonra Penryn, onlarla bir anlaşma yaparak oradan da sağlam bir şekilde ayrılırlar ve Kuş Yuvası'na varırlar. Bundan sonrasını anlatmayacağım.Yazar öyle gerçekçi anlatmış ki sanki okumuyorum da izliyormuşum gibi hissettim. Hatta çoğu sahnelerde resmen olayları yaşadım. Birileri acı çekiyor, sanki ben de acı çekiyormuşum gibi hissettim. Kısacası, Susan Ee çok mu çok yetenekli bir yazar. Hayal gücüne, anlatım tarzına hayran kaldım.



Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

6 Eylül 2016 Salı

Teneke - Yaşar Kemal

Kitap Adı: Teneke

Kitap YazarıYaşar Keml
YayıneviYKY
Sayfa Sayısı: 94

     1950 li yıllarda Çukurova'ya gidelim. 
Önce Resul Efendi'yle tanışalım. Kaymakam vekili olmuş tam da emekliliğine 1,5 yıl kala. Hem de pirinç ekme döneminde. Şimdi tüm çeltikçiler, ekim için ruhsat istiyorlar. Resul efendi  bu izni verirse ne olacağını biliyor da o yüzden direniyor, he deyip geçiyor. Bir yandan da çok korkuyor; izni vermediği için başına kötü birşey geleceğini biliyor. Yeni kaymakam biran önce gelse diyor içinden.

Pirinç yetiştirmek pamuktan çok farklı. Çok su istiyor, bataklık seviyor. Bataklık sinek demek, sinek ise sıtma. Her yıl sıtmadan onlarca insan ve çocuk ölüyor. Çeltikçilerin umrunda değil. Pirinç bire seksen veriyor, sanki bir maden, milli kurtuluş diyorlar.




Birgün yeni kaymakakam geldi kasabaya. Genç daha 24 yaşında, heyecanlı, hevesli, kasabayı kalkındıracak, sıtmaya son verecek.

Çeltikçiler, onu öyle birkarşıladılar ki, kendini ünlü Türk büyüğü sandı zavallı, bu sarhoşlukla imzalayıverdi birkaç ruhsatı.  

Resul efendi olacakları biliyor, delikanlıyı uyarmak istiyor ama korkuyor, ona kanunu göstermek istiyor, ruhsat için gereken kuralların yerine getirilimediğini söylemek istiyor.
Ama çeltikçiler bilir onun söylediğini, ya ona zarar verirlerse.

Çeltikçi Okçuoğlu ruhsatı alır almaz bastı suyu gece gündüz. Ruhsata göre arazisinin ortasında kalan köy çamura bulandı. Bütün köylü bir gecede sular altında kaldı.
Bu gidişle evleri yıkılacak, sinekler basacak bütün kasabayı, sıtma başlayacak yine.

Resul efendi dayanamadı verdi kanunu genç kaymakama.
Kaymakam ne mi yaptı. Zorlu bir mücadele başlattı.

İşte Teneke bu zorlu, üzücü ve elden birşey gelmez mücadeleden bahsediyor. 


Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

Kabuk Adam - Aslı Erdoğan

Kitap Adı: Kabuk Adam

Kitap YazarıAslı Erdoğan
YayıneviEverest Yayınları
Sayfa Sayısı: 148

     Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı.
Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.

Kurgu öyle enteresan ki, gerçek hayattan bir hikaye miydi, yoksa bir masalın bugüne uyarlanması mıydı; içimde kalan sorulardan biri oldu bu. Başkaları için olmayabilir; ama benim için tokat gibi bir kitap.
Yaklaşık iki yıldır Avrupa’nın en ünlü nükleer fizik laboratuarlarından birinde çalışan bir kadının hikayesini, kendi ağzından dinliyoruz.

Genç yaşta, bir kadın olarak böyle bir laboratuara kabul edilmiş, süper entelektüel bir ortamda bulunan, bale ile uğraşmış, edebiyat dergilerinde öyküleri yayımlanmış, akademik olarak birçok ödül kazanmış bir süper zeka…
Ama o kendisini şöyle tanıtıyor bize;

Oysa gerçekte ben, bunalımdan bir türlü kurtulamayan, hiçbir düşünceye inanca ya da insana bağlanamayan, sürekli huzursuz, karamsar ve yalnız biriydim…. Hepsinden önemlisi ölüme hazırlanan yaşlı bir kadın kadar umutsuz ve kırgındım.



Kendisinden ve aslında ‘yüce bir gönüllülükle’ o ortamda çalışmaya kabul edilen herkesten istenilen şeyin;  hastalanmadan, üzülmeden, aşık olmadan, hiç teklemeyen bir jet motoru gibi çalışmak, çalışmak, çalışmak olduğunu anlatıyor.
Dışarıdan bakılınca, özenilen bir statüde olduğu düşünülen insanların, benliklerini bile gözden çıkardıklarını; tüm laboratuarda gözü dönmüş bir hırs, yalnızlık, paranoya, depresyon, cinsel doyumsuzluk ve yaygın bir alkol bağımlılığının mevcut olduğu okuyoruz.
Olaylar; Karayiplerde St. Croix adasında, Nato tarafından finanse edilen bir yaz okuluna gitmesiyle başlıyor. Biraz dinlenmeyi, denize girmeyi, Karayiplerin büyüleyici kumsallarında vakit geçirmeyi hayal ederken, karşılaştığı şey günde en az 8 saatlik seminerlere katılmak ve kalan zaman diliminde gölgede otuz beş derecede okyanus kıyısına fizik problemleri çözen, fizikten başka hiçbir şey düşünmeyen, konuşmayan insanların arasında sıkışıp kalmak oluyor. Taa ki Tony ile karşılaşana kadar.
Ansızın gördüm onu, havuza giden dar, beton yolda, palmiyelerin gölgesinde karşılaştık. Elinde iki büyük deniz kabuğu taşıyan, kısa boylu, zayıf, çıplak ayaklı bir yerli. Gözlerini hiç ayırmadan bana bakıyordu.
Adını sordum. 
Tony. Bana kabuk adam Tony derler; ya da Tony, Kabuk Adam.
Sen hayatım boyunca benimle konuşan ilk beyaz kadınsın. Deniz kabuğu falan alırken konuşurlar elbette ama hiç benimle ilgili soru sormazlar.
O kadar doğal, öyle güzel konuşmalar var ki Tony ile kadının arasında… Aşkın nasıl çocukça bir içgüdü ile birbirinden apayrı iki insanı bir araya getirdiğini, fark ettirmeden, yavaş yavaş boşluklara sızıp kemikleştiğini anlatıyor.
Ben senin gibi güzel değilim.
Gerçekten de çirkindi, boyu aşırı kısaydı benden bile kısa ve kaburga kemikleri meydana çıkacak denli zayıftı. Yüzü inanılmaz derecede çirkin, çirkinden de öte korkunçtu. Kırık dişlerle dolu ürkütücü bir yarayı andıran ağzıydı bunun nedeni ve çenesindeki anlayamadığım tuhaflık.
... 
 Belki de dedim, tam gözbebeklerine bakarak, kadınları korkutuyorsundur. 
 Ama dedi birdenbire, bir kitabın kapağına bakarak içindekileri anlayamazsın….



Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

3 Eylül 2016 Cumartesi

Düşman (Foe #6) - J.M.Coetzee

Kitap Adı: Düşman

Özgün AdıFoe
Kitap YazarıJ.M.Coetzee
Çeviren: Nihal Gryran Yoldaş
YayıneviAdam
Sayfa Sayısı: 123



 Güney Afrikalı yazar J. M. Coetze Düşman'da Robinson Crusoe'nun öyküsünü bir kadının bakış açısından ele alıyor. Daha doğrusu burada anlatılmak istenen Cuma'nın öyküsü. Ama romanın anlatıcısının da dediği gibi, "Cuma'nın dilinin öyküsü anlatılamaz bir öykü. Veya benim tarafımdan anlatılamaz bir öykü. Aslında, Cuma'nın dili hakkında bir sürü öykü anlatılabilir, ama gerçek öykü, bir dilsiz olan Cuma'nın içinde gömülü. Gerçek öykü, bir sanatın yardımıyla Cuma'ya bir ses vermenin yolunu bulana kadar bilinemeyecek."

Hikayemiz Suson Burton'un kaçırılan kızını bulmak amacıyla bindiği Yeni Dünyaya giden bir gemide başlıyor.Bir süre sonra gemi mürettebat tarafından ele geçirilir.Kaptan öldürülür ve Suson Burton ile ölü kaptan bir sandala bindirilip okyanusun ortasına bırakılır.Yakınlarda görülen tek kara parçasına doğru kürek çekmeye başlar.

Robinson ve Cuma ile karşılaşması böyle olmuştur işte.15 yıldır adada yaşamaya alışmış bu iki insana hayretle bakar ve hiç kurtulma istekleri olmayışı içten içe Suson'ı sinirlendirmeye başlar.

Uzun bir süre adada yaşadıktan sonra bir gün bir gemi görülür ve adadan kurtulurla ama Robinson yaşlı ve hasta olduğundan karaya ulaşamadan ölmüştür. Suson kendini Robinsonun karısı olarak tanıtır. Geminin kaptanı Suson'a hikayelerini karaya çıkınca romana dönüştürmelerini tavsiye eder.

Susan Daniel Defou'yu bulur (güzel ayrıntılardan bir tanesi :D) ve hikayesini yazdırmaya başlar...






Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!

Yaşlı Adam ve Deniz (The Old Man in the Sea #5) - Ernest Hemingway

Kitap Adı: Yaşlı Adam ve Deniz

Özgün AdıThe Old Man in the Sea
Kitap YazarıErnest Hemingway
Çeviren: Orhan Azizoğlu
YayıneviBilgi
Sayfa Sayısı: 89



 Yaşlı bir Kübalı balıkçının okyanusun ortasında dev balıklara karşı tek başına verdiği bir savaş var kitapta. Gerçek bir onurlu  mücadele, talihsizliğin zincirini kırma azmi o kadar yoğun ki, bu azimden etkilenmemek mümkün değil. Balıkçı olan iyiniyetli yaşlı adamın düşünceleri, insanlığı da o kadar naif ve ince ki işte tüm bunlar kitap boyunca bir huşu ile dolmama, bu insana daha da sevgi beslememe neden oldu. Avladığı balıklara bile merhamet besleyen, balıkçı olmasına rağmen balık tutmasını bile sorgulayan bir insan var bu kitapta karşımızda, talihsizliği buna rağmen arkasını bırakmayan bir insan.Tüm talihsizliğine rağmen ise pes etmeyişi, gücünün son haddine kadar koca okyanusta tek başına verdiği mücadele ve Ernest Hemingway'in bu mücadeleyi satırlara, sade ama kınından çıkmış bir kılıç gibi keskince saplayarak işlemesi kitabın vuruculuğunun altında yatan asıl nedenler. 




Kitapta geçen ihtiyar balıkçının monologlarından alıntılar ise ihtiyarın tüm bu iyiniyetini, azmini , cesur mücadelesini en güzel şekilde ortaya koyuyor:

''Balık'' diye söylendi. ''Seni seviyorum, sana saygı duyuyorum. Ama bilmiş ol ki gün bitmeden seni öldüreceğim.''

''...Gücümü idareli kullanmak zorundayım...Allahım onun bu kadar büyük olacağını hiç beklemiyordum.Olsun onu yine haklarım.'' diye mırıldandı. 
''Ne kadar büyük ve kuvvetli olursa olsun.'' Aklından da, ''Bu haksızlık olacak ya'' diye geçiriyordu. ''Ama ona bir insanoğlunun neler yapabileceğini, nelere katlanabileceğini göstereceğim.Oğlana ben bir garip ihtiyarım, demiştim.Şimdi bunu kanıtlamanın zamanı geldi.''

''İnsan yenilmek için yaratılmadı'' dedi dokunaklı bir sesle; ''Ademoğlu mahvolur ama yenilmez.''

''Hem bu hatırı sayılır bir günahtır bence.Aklına günahı getirmenin sırası mı şimdi?Günahı anmadan düşünecek bunca dert var.Hem ben ondan bir şey anlamam ki.
Günahın ne olduğunu anlamam, ona pek inanmam da.Belki balık tutmak da günahtır.Geçimimi sağlamak, başkalarını doyurmak için yaptığım halde bu işin günah olduğunu sanıyorum.Ama o zaman her şey günah sayılırdı.Günahı münahı düşünmenin sırası değil şimdi.Bunun İçin çok geç kaldık, hem millet bununla doyuruyor karnını.Başkası düşünsün, bir ben mi kaldım aklını yoracak? Balık nasıl balık olarak yaratılıyorsa, sen de  balıkçı olmak için yaratılmışsın...''


Kitap Puanım : 5/5

Çok güzel!